4 Eylül 2013 Çarşamba

'Global Isınma Evrimi Hızlandırıyor' Yanılgısı

Hiç yorum yok :
'Global Isınma Evrimi Hızlandırıyor' Yanılgısı

Bilim ve Teknik dergisinin Ağustos 2002 tarihli sayısında yer alan “Global Isınma Evrimi Hızlandırıyor mu?” başlıklı yazıda ise, çok daha vahim sayılabilecek bir iddia yer alıyor. Kansas Üniversitesi’nden bazı araştırmacılara göre, atmosferdeki CO2 oranı arttıkça, türlerin sayısı da artış gösteriyor. Fosil verileriyle, CO2 artış oranını karşılaştıran araştırmacılar, CO2 oranı ile yeni türlerin ortaya çıkışı arasında bir ilişki olduğunu gördüklerini iddia etmektedirler.


Bu iddia, evrimcilerin kısır döngü mantıklarının tipik bir örneğidir. Evrimciler, her koşulda evrim teorisinin doğru olduğunu kabul ettikleri için, tüm mantıklarını bunun üzerine kurarlar. Örneğin,


  1. günümüzde birçok canlı türü var,

  2. evrim de gerçekleştiğine göre,

  3. demek ki bu türler birbirlerinden evrimleştiler, benzeri mantıklar kurarlar. Ancak bu farklı türlerin birbirlerinden nasıl evrimleştikleri sorusuna verecekleri bir cevapları yoktur.

CO2 ile türlerin ortaya çıkışı konusunda da aynı durum söz konusudur.


  1. CO2 oranı arttığı dönemlerde yeryüzünde daha çok tür ortaya çıkıyor.

  2. evrim de gerçekleştiğine göre,

  3. CO2 türlerin evrimleşmesini hızlandırıyor.

Ne var ki, bir önceki örnekte de olduğu gibi, evrimcilerin bu kez de, “CO2 nasıl olup da evrimi hızlandırıyor?” sorusuna verebilecekleri bir cevapları yoktur.


Evrimcilerin bu kısır döngü mantığı ile, her olayı birbiri ile ilişkili göstermek mümkündür. Örneğin, güneşli havalarda borsada satışların artış gösterdiğini öne sürebilirsiniz. Ancak biri size, Güneş ile borsa arasında nasıl bir ilişki olduğunu sorduğunda, “bunu bilmiyoruz” diyebilirsiniz. Veya, elma tüketiminin çok olduğu bir şehirde, kitap okuma oranının da yüksek olduğunu tespit edebilirsiniz. Ve eğer evrimciler gibi bir mantık yapısına sahipseniz, hemen elma tüketimi ile kitap okuma alışkanlığı arasında bir ilişki olduğunu öne sürebilirsiniz. Ancak yine, evrimciler gibi “nasıl” sorusuna bir cevabınız olmaz.



Evrim Bilim.com bilim ve teknik, global ısınma, küresel evrim, küresel ısınma
Devamını Okuyabilirsiniz...

1 Eylül 2013 Pazar

''Hiv Virüsünün Evrimi'' Hikayesi

Hiç yorum yok :
''Hiv Virüsünün Evrimi'' Hikayesi

Bilim ve Teknik dergisinin Nisan 2002 sayısında “AIDS” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, AIDS hastalığına neden olan HIV virüsünün evriminden söz ediliyordu. HIV virüsünün çok fazla mutasyona uğraması ve ilaçlara çok hızlı direnç kazanması Bilim ve Teknik dergisi tarafından “HIV virüsünün evrimi” olarak nitelendirilmişti.


Oysa, HIV virüsünün bu özellikleri bir evrim değildir. Bilim ve Teknik dergisi, konuyu evrimci önyargılarla değerlendirmiştir.


HIV virüsünün çok hızlı mutasyon geçirdiği doğrudur, ancak bu virüsün çok fazla mutasyon geçirmesi onu başka bir canlı yapmamaktadır, HIV virüsü yine HIV virüsü olarak kalmaktadır. Biyoloji profesörü Michael Behe, evrimcilerin HIV virüsünün mutasyona uğramasını evrim olarak nitelendirmesini şöyle eleştirmektedir:



Michael Behe Şöyle Der

Görüyorsunuz HIV mutasyona uğruyor ve ilaçlara dirençli hale geliyor, böylece evrim gerçekleşiyor! Başka soruya ne gerek var? Ancak bu programı (bu iddianın yer aldığı PBS televizyonundaki programı) izleyen hiç kimse, milyonlarca hastada yer alan olağanüstü sayıda virüs parçacıklarının defalarca mutasyona uğramalarına, aralarında acımasız bir rekabet olmasına ve doğal seleksiyonun etkisine rağmen hala HIV virüsüne sahip olduğumuzun, çok farklı bir virüsün oluşmadığının farkında değildi. Öyle ise bu doğal seleksiyonun sınırsız olasılıklarını değil de, sınırlarını mı göstermektedir? Ve bir virüste meydana gelen basit bir ilaç direncine bakarak, olağanüstü kompleks biyolojik özelliklerin zaman içinde oluşacağı varsayımında bulunabilir miyiz? kaynak 


Tıp doktoru Carl Wieland ise “Has AIDS Evolved?” (AIDS Evrimleşti mi?) başlıklı makalesini şöyle bitirmektedir:



Carl Wieland Şöyle Der

Bu makalenin başlığında sorulan sorunun cevabı şudur: virüsler çok fazla değişebilirler ve AIDS virüsü bulaşıcılığını değiştirmiş olabilir, ancak bu tür değişikliklerin, nitelik veya yön olarak, virüsü tamamen yeni ve daha kompleks bir organizmaya dönüştürecek değişiklikler olmadığı kesindir. Bu anlamda, AIDS evrimleşmemiştir kaynak 


Evrimci bilim adamlarının, HIV virüsü gibi hızlı mutasyona uğrayan organizmaları veya ilaçlara karşı direnç kazanan bakteri ve virüsleri, türlerin sahip olduğu genetik çeşitliliği evrime delil gibi göstermeleri bilinen bir evrimci taktiktir. Amaç, konu hakkında bilgisi olmayan insanların gözlerini boyamak, evrimi bilimsel bir gerçek gibi sunmaktır. Genetik çeşitliliğin, ilaçlara direnç gelişmesinin ve mutasyonların neden evrim olmadıkları diğer kitaplarımızda birçok kereler açıklandığı için burada tekrarlanmayacaktır.



Evrim Bilim.com aids, bilim ve teknik, bilim ve teknik hiv virüsü, hıv, hıv virüsü, hiv virüsü evrimi
Devamını Okuyabilirsiniz...

Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinin ''Uzaydan Gelen Yaşam'' Yanılgısı

Hiç yorum yok :
Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisinin ''Uzaydan Gelen Yaşam'' Yanılgısı

Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 13 Nisan 2002 tarihli sayısında, “Yaşamın Temel Taşları Uzaydan” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, Almanya ve Amerika’da iki araştırma ekibinin, dünyadaki yaşamın uzaydan gelen aminoasitlerle başladığını gösterdikleri belirtiliyordu. Bu araştırmacılar laboratuvarda, 4,6 milyar yıl önce Güneş Sistemi’nde meydana gelen toz ve gaz kütlelerinin kimyasal oluşumunu tasarlamışlar ve bu ortamda bazı aminoasitlerin oluştuğunu gözlemlemişlerdir.Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi ise bu sonuçları, dünyadaki yaşamın oluşumunun kaynağı olarak değerlendirmiştir. Ne var ki, bu sonuçları değerlendiren bilim adamları, bu deney sonuçlarının yaşamın kökenini aydınlatmadığını belirtmektedirler.


Laboratuvarda oluşturulan aminoasitler, yaşamın tesadüfen meydana geldiği tezini desteklemez. Evrimci bilim adamları, yıllardır canlılığın tesadüfen oluştuğunu kanıtlama çabası içindedirler. Bunun içinse canlıları oluşturan hücrelerin bazı parçalarını, hem de en küçük yapı taşlarını laboratuvarlarda sentezlemekte, sonra da “canlılığın nasıl oluştuğunu bulduk” mesajı veren başlıklarla bu deneyleri haber yapmaktadırlar.


Nature dergisinin 28 Mart 2002 tarihli sayısında yer alan araştırma sonuçları kaynak alınarak hazırlanan Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin haberi de benzer niteliktedir. Söz konusu deneyde, birkaç aminoasit sentezlenmiştir ve bunlardan sadece bazıları insan vücudunda bulunmaktadır. Aminoasitler, proteinlerin yapıtaşlarıdır. Ancak, bu küçük parçaların tamamı laboratuvarda sentezlense dahi, bu canlıları oluşturan hücrenin nasıl oluştuğunu, yani canlılığın tesadüfler sonucunda nasıl meydana geldiğini açıklamaz. Çünkü önemli olan bu küçük parçaların kendi aralarındaki kusursuz organizasyonudur.


Eğer hücreyi bir fabrikaya benzetirsek, proteinler bu fabrikanın hem makinaları, hem binası, hem de ürünleridir. Aminoasitler ise fabrikayı oluşturan en küçük parçacıklardır. Bir fabrikayı oluşturan tüm malzemenin üst üste yığıldığını düşünün. Eğer bu fabrikanın mimari tasarımını, mühendisliğini, inşaatını yapacak, makinaların montajını gerçekleştirecek, ne üretileceğine karar verecek, malzemeleri bu tasarımlara ve planlara uygun olarak dizayn ederek montajlayacak akıl, güç ve yetenek olmazsa, malzemelerin varlığı hiçbir işe yaramaz. Önemli olan mevcut malzemenin amaca yönelik olarak en uygun miktarda elde edilmesi ve organize edilerek değerlendirilmesidir. Dolayısıyla, aminoasitler uzaydan da gelse, dünya koşullarında kendiliğinden de oluşsa, aminoasitlerin organize edilerek, kusursuz bir yaratılışa ve olağanüstü kompleksliğe sahip proteinleri tesadüfen oluşturması imkansızdır. Kaldı ki, bu proteinlerin de daha sonra yeterli sayı ve özelliklere sahip olarak, yine daha da olağanüstü akıl gerektiren bir organizasyon ile düzenlenmeleri ve bir fabrikadan çok daha kompleks bir yapıya sahip olan hücreyi meydana getirebilmeleri gerekir. İlk hücreden sonra giderek artan bir kompleksliğe sahip canlılığın tesadüfler sonucunda oluşması ise çok daha imkansızdır.


Sonuç olarak, laboratuvarda ilkel dünya koşulları veya 4,6 milyar yıl önceki Güneş Sistemi’nin koşulları oluşturularak elde edilen bir kaç aminoasit canlılığın kökenine ışık tutmaktan çok uzaktır. Nitekim, Nature dergisinde 28 Mart 2002 tarihinde yayınlanan iki araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Washington Üniversitesi’nden Everett L. Shock, “Astrobiology: Seeds of Life?” (Astrobiyoloji: Hayatın Tohumları mı?) başlıklı makalesine şu sözlerle başlamaktadır:
Hayatın temel taşı olan aminoasitler, yıldızlar arasında bulunan toz zerreciklerinde oluşabilmekte. Ancak bu Yeryüzünde hayatın kökeni hakkında bize ne kadar bilgi veriyor?


Everett L. Shock, deneyleri ve elde edilen sonuçları özetledikten sonra, canlılığı oluşturan malzemelerin bir yerlerde bulunduğunu öne sürmenin, canlılığın kökenini açıklamadığını belirterek makalesini şöyle bitirmektedir:



Everett L. Shock Şöyle Der

Bu bize hayatın kökeni hakkında hiç bilgi veriyor mu? Hayatınızı kazanmak için jeoloji okuyabilirsiniz. Ancak, farklı kayaların nasıl oluştuğunu bilmek size hangi kaya kümesinin Teotihuacán, Tac Mahal veya Tony’nin Yeri olacağını göstermez. Hayatın kimyasal temel taşlarını araştırmak, bunların her yerde olduğunu ve hayat olmadan da var olabildiklerini gösterebilir… Bu gerçeği kabul ederek, hayatın ortaya çıkışı ile ilgili araştırmalar başka şekilde yönlendirilmeli. Hayatın kökeni ile ilgili materyaller gözönünde bulundurulmalı, ancak bunlara direkt olarak bağlı kalınmamalı. İnanıyorum ki, bu acemi astrobiyoloji için büyük bir meydan okumadır. (Everett L. Shock, “Astrobiology: Seeds of Life?”, Nature, 28 Mart 2002, no. 416, ss. 380–381.)



Evrim Bilim.com evrimin başlangıcı, hayat ne zaman başladı, hayat ve evrim, uzaydan gelen yaşam
Devamını Okuyabilirsiniz...

Cumhuriyet Bilim Teknik Genlerle İlgili Deneyleri Saptırıyor

Hiç yorum yok :
Cumhuriyet Bilim Teknik Genlerle İlgili Deneyleri Saptırıyor

11 Ağustos 2001 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde “Deney Tüpünde Evrim” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, proteinler üzerinde yapılan bazı deneyler anlatılarak, bu deneylerin evrim teorisinin delili oldukları öne sürülüyordu. Aşağıda, söz konusu yazıdaki bilimsel yanılgılar ortaya konmakta ve söz konusu deneylerin evrim teorisine bir kanıt oluşturmadığı açıklanmaktadır.


“Deney Tüpünde Evrim” başlıklı yazıda, bilim adamlarının “DNA Shuffling” olarak isimlendirdikleri bir yöntemden bahsedilmektedir. (İngilizce “Shuffling” kelimesinin Türkçe karşılığı “oyun kağıtlarını karıştırmak-karmak” anlamına gelmektedir. Yazıda bu ismin verilmesinin nedeni ise söz konusu yöntemde bir proteine ait DNA bilgilerinin karıştırılmasıdır.)


Bilindiği gibi, bir canlı vücudundaki her proteinin üretimini sağlayan bilgi, canlı hücresinin çekirdeğindeki DNA’da bulunur. Örneğin insan DNA’sı, 3,5 milyar harften oluşan bir bilgi bankası gibidir. Bir proteini oluşturmak için gereken bilgiler de bu 3,5 milyar harfin içinde bulunan bir grup harftir.


Söz konusu deneyde ise, bir proteini oluşturan bilgiler DNA’dan gen parçaları olarak kesilmiş ve bu genler birbirleri ile karıştırılmışlardır. Bu yolla proteini oluşturan genlerin birbirleri ile gelişigüzel birleşmeleri sağlanmıştır. Böylece birçok gen kombinasyonu elde edilmiştir. Bu genler tekrar o proteini üreten bakterilere aşılanmışlardır. Bakterilerin uygun ortamda gelişmeye ve üremeye bırakılması ile aşılanan genlerin ürünleri olan proteinlerin sentezlenmesi sağlanmıştır. Bunun sonucunda ise işe yarar proteinler tespit edilmiş, gerektiği durumlarda tekrar laboratuvar koşullarında birbirleriyle karıştırılmışlardır.


Günümüzde biyoteknoloji ve genetik mühendisliği alanında, özellikle ilaç veya insülin gibi proteinlerin üretiminde veya bazı enzimlerin reaksiyon hızlarını değiştirme gibi konularda kullanılan bu ve benzeri yöntemler, evrimciler tarafından evrim teorisinin bir delili gibi gösterilmektedir. Oysa bu çalışmaların evrim teorisi lehinde bir delil olması mümkün değildir. Genetik mühendisliği çalışmaları, “Rekombinant DNA” teknolojisinin gelişimi ile yürür. “Rekombinant” kelimesi ile, önceden ortamda var olan yapıların (burada genlerin) yeniden birleştirilmesi kastedilmiştir. Bu durumda, evrimcilerin öncelikle, genetik mühendisliğinin hammaddesi olan genlerin kökenini açıklayabilmeleri gerekmektedir. Oysa bilinen tüm evrimci yayınlarda bu konu hakkındaki açıklamalar birer masaldan öteye geçmemektedir. DNA’nın kökeni konusunda tam bir çıkmazda olan evrimciler, son bir umutla genetik mühendisliğinde kullanılan ve kesinlikle tesadüfe yer verilmeyen, yönlendirilerek hazırlanan çalışmalara bel bağlamışlardır. Oysaki evrim teorisi, canlı türlerinin sadece tesadüfi mekanizmalar ile oluştuğunu temel alan bir görüştür.


Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeki yazıda da, genler üzerinde yapılan birtakım değişiklikler, “laboratuvarda evrimin bir aşaması oluşturuldu” gibi yanıltıcı bir şekilde duyurulmaktadır. Oysa başta da belirttiğimiz gibi bu ve benzeri deneylerin evrim teorisi ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.


Genetik Çeşitlenmeler, Tür Oluşumuna Yol Açmaz


Bu çok açık bir gerçektir, çünkü genetik mühendisliğinin temel alındığı deneyler ile yeni bir tür oluşturulmamakta, sadece aynı tür içinde farklı özellikler elde edilebilmektedir.


Örneğin, Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeki yazıda da, çamaşır suyunun soğuk suda da etkinliğini kaybetmemesi için yapılan çalışmalar örnek verilmiştir. Bu çalışmalar, Pseudomonas bakterisinde bulunan ve yağları çözebilme özelliğine sahip lipaz enzimlerinin, düşük sıcaklıklarda elde edilmesi esasına dayanır. Lipaz enziminin bilgisini taşıyan gen dizisi, çeşitli yöntemlerle daha küçük DNA parçalarına ayrılmaktadır. Daha sonra da bu parçalar gelişigüzel bir biçimde birbirleriyle birleşmeye bırakılmışlardır.


Bu deney, bir canlı türü içinde genetik değişimlerden ibarettir. Lipaz enzimine ait gen bilgisine yeni bir bilgi eklenmemekte, sadece enzimi etkin hale getiren sıcaklık derecesi düşürülmektedir. Bu ise, ne enzimin başka bir enzime ne de Pseudomonas bakterisinin bir başka tür bakteriye dönüşmesini sağlamaktadır. Buna “genetik çeşitlenme” (genetik varyasyon) denir ve bu çeşitlenme evrim teorisine hiçbir kanıt oluşturmaz.


Genetik çeşitlenmenin bakteriler düzeyinde pek çok örneği vardır. Sözgelimi, genetik mühendisliği çalışmalarında en çok kullanılan E. coli bakterisinin bir proteinine ait bilgiler, yukarıdaki yöntemle parçalanmakta, farklı eşleşmeler meydana getirilmekte ve böylece E. coli bakterisindeki bir proteine farklı özellikler kazandırılmaktadır. Ancak, burada kritik bir nokta vardır: Bu değişiklikler sonucunda, E. coli bakterisi hala E. coli bakterisi olarak kalmaktadır. Sadece, E. coli bakterisinin sahip olduğu bir özellik, örneğin bir enziminin etkin hale geldiği ısının derecesi değişmektedir.


Evrimciler ise, bu gerçeği bilmelerine rağmen biyoteknoloji ile genlerde yapılan değişiklikleri evrimin bir delili olarak sunmaya çalışırlar. Oysa, bu genetik değişikliklerin evrim teorisinin bir delili olabilmesi için, bu değişiklikler sonucunda bir genetik bilgi artışı olması ve farklı türlerin ortaya çıkması gerekmektedir. Çünkü evrim teorisinin temel iddiasına göre, türler, tamamen farklı özelliklere sahip başka türlere dönüşmektedir ve yeryüzündeki canlı türlerinin kaynağı bu değişimdir.


Laboratuvar deneyleri sonucunda elde edilen genetik çeşitlenmeler ise, bir canlı türünden tamamen farklı bir genetik yapıya sahip başka bir canlı türünün oluştuğu iddiasını açıklamaz. Genetik çeşitlenmede, sadece potansiyel veya mevcut genetik bilginin ortaya çıkması veya kaybolması söz konusudur.


Evrimciler genetik çeşitlenmeye “mikroevrim’ adını vererek, kasıtlı olarak bu gerçeği saptırmaya ve genetik çeşitlenmeyi evrimin delili olarak göstermeye çalışırlar. Bazı evrimcilerin iddiasına göre, genetik çeşitlenme, milyonlarca yıl içinde yeni bir türün oluşması ile sonuçlanır. Darwin’in iddiası da bu yöndedir.


Ancak genetik bilimi, evrimcilerin bu hayallerinin hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini ortaya koymaktadır. Çünkü, genetik çeşitlenmeye neden olan DNA’ların karışması, mutasyonlar, gen kombinasyonları gibi etkiler, sadece o canlı türünün sahip olduğu gen havuzu içinde gerçekleşir. Yani bu gen havuzuna yeni bir gen, başka bir deyişle farklı bir bilgi eklemek mümkün değildir. Sürekli karıştırılan oyun kartlarına yeni kartlar eklenmediği gibi, genlerin sürekli olarak birbirleri ile karıştırılmaları neticesinde yeni genler oluşmaz. 20. yüzyılın ünlü hayvan yetiştiricisi Luther Burbank da, türe bağlı kalma eğiliminin tüm canlıları belli bir sınır içinde tuttuğunu belirterek, türler arası değişimin olamayacağını açıklamıştır.



Evrim Bilim.com cumhuriyet bilim teknik, gen hakkında, genlerle ilgili deneyler
Devamını Okuyabilirsiniz...

Cumhuriyet Bilim Teknik'ten ve Orhan Bursalı'nın Dino-Kuş Yanılgısı

Hiç yorum yok :
Cumhuriyet Bilim Teknik'ten ve Orhan Bursalı'nın Dino-Kuş Yanılgısı

Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 31 Ağustos 2002 sayısında “Çin’de Dinozor-kuş Arası Üçüncü Bir Örnek Bulundu” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, Çin’de bulunan ve Jeholornis olarak adlandırılan bir kuş fosilinden söz ediliyordu. Söz konusu kuşun uzun bir kuyruğa sahip olması, bazı evrimcilerin bu fosili kuşların dinozorlardan evrimleştiğine delil olarak göstermelerine neden oldu. Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi de aynı yanılgıya düştü ve fosili “dinozor-kuş” arası bir canlıya ait olarak tanıttı. Aşağıda Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin ve diğer evrimcilerin dino-kuşlar hakkındaki yanılgıları açıklanacaktır.


Kuş Fosilindeki Kuyruk, Kuşların Dinozorlardan Evrimleştiklerine Delil Olamaz


Evrimcilerin en sık içine düştükleri yanılgılardan biri, aralarında evrimsel bir bağ kurmak istedikleri türler arasındaki bazı benzer özellikleri, bu hayali evrimsel bağın bir delili sanmalarıdır. Çin’de bulunan Jeholornis adlı fosilde de evrimciler aynı yanılgıya düşmüşlerdir. Bu fosil kuşun uzun bir kuyruğa sahip olmasından dolayı, kuşların dinozorlardan evrimleştikleri tezine bir delil bulduklarını sanmışlardır. Oysa, doğadaki birçok canlı türü bir diğeri ile benzer özellikler taşıyabilmektedir ve bu türlerin birçoğunun arasında evrimciler dahi evrimsel bir bağ kuramamaktadırlar. Sözgelimi ahtapotların göz yapısı insanların göz yapısı ile çok benzerdir. Ama ahtapotlarla insanlar arasında evrimsel bir bağ olduğunu evrimciler dahi iddia etmemektedirler. Sineklerin de kuşlar veya yarasalar gibi kanatları vardır, ancak bu türlerin hiçbiri arasında evrimciler açısından dahi evrimsel bir akrabalık olduğunu öne sürmek mümkün değildir. Dolayısıyla dinozorlarla kuşlar arasında benzer bazı özellikler olması dinozorların kuşların atası olduğuna delil olarak gösterilemez. Nitekim, yıllarca kuşların dinozorlardan evrimleştikleri teorisine karşı çıkan ve bu teorinin yanlışlarını ortaya koyan kuş bilimci Prof. Dr. Alan Feduccia, bir evrimci olmasına rağmen, bu konuda şu tespitte bulunmaktadır:



Prof. Dr. Alan Feduccia Şöyle Der

Eğer biri tavuk iskeleti ile dinozor iskeletine uzaktan dürbünle bakarsa, ikisinin benzer olduğunu düşünebilir. Ancak yakından ve detaylı bir inceleme, aralarında pek çok farklılık olduğunu ortaya çıkarıyor. Teropod dinozorlarının örneğin, eğri ve testere gibi uçları olan dişleri var, ancak ilk kuşların düz ve kanca gibi dişleri var ve uçları testere gibi değil. Ayrıca her iki türün dişleri farklı şekillerde çıkıyor ve yenileniyordu. (David Williamson, “Scientist says ostrich study confirms bird ‘hands’ unlike those of dinosaurs”, UNC News, no. 425,)  


Ayrıca, farklı canlı gruplarının özelliklerini üzerinde barındıran “mozaik canlılar”ın var olduğu bilinen bir gerçektir ve bunların evrim teorisine delil olmadığı Stephen Jay Gould gibi önde gelen evrimciler tarafından da kabul edilmektedir.2


Örneğin Avustralya’da yaşayan Platypus, memeli, sürüngen ve kuş özelliklerini aynı anda üzerinde taşımaktadır. Ancak evrimciler bu canlıya teorileri açısından bir açıklama getirememektedirler. Bir kuşun uzun bir kuyruğunun olması da, onun dinozorlardan evrimleştiğine delil olmaz. Evrim teorisinin bulması gereken canlılar mozaik canlılar değil “ara formlardır”. Ara formlar, eksik, yarım, işlevini tam göremeyen organlara sahip olan canlılar olmalıdır. Oysa mozaik canlıların sahip oldukları organların her biri eksiksiz ve kusursuzdur. Örneğin Jeholornis olarak adlandırılan bu kuş tam ve güçlü bir uçucu kuştur.


Ayrıca bulunan bu fosilin 100 milyon yıllık olduğu tespit edilmiştir. Bu kuştan yaklaşık 50 milyon yıl önce uçabilen Archaeopteryx gibi kuşlar zaten bulunmaktadır. Dolayısıyla kuşların yarı dinozor yarı kuş atalarının kendilerinden 50 milyon yıl sonra yaşıyor olmaları iddia etmek mantıklı değildir.


Dino-kuş Hikayeleri Neden Bilimsel Açıdan İmkansızdır?


Her ne kadar evrimciler kuşların dinozorlardan evrimleştiğini iddia etseler ve buna deliller arasalar da, dinozorların kuşlara evrimleşmesini imkansız kılan birçok faktör bulunmaktadır. Bu imkansızlıklara önceki bölümlerde yer verildiği için, burada tekrar değinmeyeceğiz. Ancak burada, Prof. Dr. Alan Feduccia ve diğer bazı bilim adamlarının bu konu hakkında yaptıkları yeni araştırmaların sonuçlarına ve Feduccia’nın bazı yorumlarına yer verilecektir.


Prof. Dr. Alan Feduccia ve kendisi gibi North Calorina Üniversitesi’nden Dr. Julie Nowicki, devekuşu yumurtalarını gelişimlerinin farklı aşamalarında incelediler ve bu incelemelerinin sonuçlarını Almanya’nın önde gelen biyoloji dergisi Naturwissenschaften‘ın geçtiğimiz Ağustos sayısında yayınladılar. Araştırmaları sonucunda kuşların dinozorlardan evrimleşmediklerinin delillerini bulduklarını belirten Feduccia, elde ettikleri sonucu şöyle özetledi:



Prof. Dr. Alan Feduccia Şöyle Der

Kuşların atası her ne idiyse, beş parmakları vardı, teropod dinozorları gibi üç parmaklı değildi. (David Williamson, “Scientist says ostrich study confirms bird ‘hands’ unlike those of dinosaurs”, UNC News, no. 425,)  


Açtıkları devekuşu yumurtalarında embriyoların ellerinin gelişimini inceleyen Feduccia ve ekibi, kuş “ellerinin” dinozor ellerinden evrimleşmesinin imkansız olduğunu gördüler. Feduccia bu imkansızlığı ve bunun evrimciler için oluşturduğu problemi şöyle açıklıyor:



Prof. Dr. Alan Feduccia Şöyle Der

Bu, dinozorların kuşların atası olduğunda ısrar edenler için yeni bir problem oluşturuyor. Örneğin, iki üç ve dördüncü hanelere sahip bir kuş eli, nasıl olur da sadece bir, iki ve üçüncü hanelere sahip dinozor elinden evrimleşebilir? Bu kesinlikle imkansızdır.(David Williamson, “Scientist says ostrich study confirms bird ‘hands’ unlike those of dinosaurs”, UNC News, no. 425,)  


Uzun yıllardır, bir evrimci olmasına rağmen kuşların dinozorlardan evrimleştikleri tezine karşı çıkan Feduccia, dinozorların kuşlardan evrimleşmesinin başka nedenlerden dolayı da imkansız olduğunu açıklıyor:



Prof. Dr. Alan Feduccia Şöyle Der

Bu teori ile ilgili aşılamaz problemler var. Bizim sunduğumuz bilgiler dışında, zaman problemi var. Dıştan bakıldığında kuşa benzeyen dinozorlar, 150 milyon yaşında olan en eski bilinen kuştan 25 ile 80 milyon yıl sonra ortaya çıkıyorlar(David Williamson, “Scientist says ostrich study confirms bird ‘hands’ unlike those of dinosaurs”, UNC News, no. 425,)  


Bu kadar büyük iki ayağı, kısaltılmış ön ayakları ve ağır bir kuyruğu olan bir canlının evrimleşerek uçması biyofizik açıdan imkansızdır.


Yeni araştırma göstermektedir ki, kuş embriyolarında, dinozorlarda bulunan embriyo başparmağı görülmemektedir. Bu her iki türün birbiriyle yakın ilişkisinin imkansız olduğunu göstermektedir.


Kısacası, kuşların dinozorlardan evrimleşmiş olmaları imkansızdır, çünkü böyle bir evrimi meydana getirecek ve iki canlı grubu arasındaki büyük farklılıkları ortadan kaldırabilecek bir mekanizma yoktur. Bunu evrimci bilim adamları dahi kabul etmektedirler.


 



Evrim Bilim.com cumhuriyet bilim teknik, dino-kuş yanılgısı, dinozor kuşlar, dinozorlar ve evrim, medya ve evrim, medyada evrim propagandası, orhan bursalı
Devamını Okuyabilirsiniz...

Cumhuriyet Bilim Teknik'ten Bilinçli Tercüme Hataları

Hiç yorum yok :
Cumhuriyet Bilim Teknik'ten Bilinçli Tercüme Hataları

Daha önce de pek çok kez Darwinist propagandalara imza atmış olan Cumhuriyet gazetesi, 21 Aralık 2002 tarihli Bilim Teknik ekinde de bu misyonunu sürdürdü. Dergide, 26 Ekim 2002 tarihli New Scientist dergisinden aktarılan bir yazıyla okurlara evrim teorisi telkin edildi.


Cumhuriyet gazetesinin yayınladığı yazıyla, New Scientist dergisindeki orijinali karşılaştırıldığında çevirmenin acemiliğinden kaynaklanan birçok hata ortaya çıkıyor. Yazıda çevirmenin konuya hakimiyetindeki yetersizlik, dikkatsizlik ve bilgisizliğini açığa vuran hatalar bir bilim ekinde bulunması kabul edilmeyecek niteliktedir. Bunun da ötesinde, orijinal yazıda evrimin bazı açmazlarının konu olduğu yerlerde çevirmen bunları açıkça örtbas etme yoluna gidiyor. Tüm bu hata ve saptırmalar gösteriyor ki, Cumhuriyet gazetesi, bilim ekinde verdiği evrim haberlerinin bilimsel içeriğinden çok propaganda yönüne önem veriyor.


Yazıda, ABD’deki George Washington Üniversitesi paleontologlarından evrimci Bernard Wood’un Çad’da bulunan ve 6 ila 7 milyon yıllık olduğu bildirilen Sahelanthropus tchadensis fosili üzerindeki yorumları aktarılıyor. Temmuz 2002′de açıklandığında, dünyanın en önemli dergi ve gazetelerinde ön sayfadan haber verilen bu fosilin, yüzyılın en önemli paleontolojik bulgusu, hatta nükleer bir bomba etkisinde olduğu belirtilmişti. Bu kafatası 7 milyon yıllık olmasına karşın, evrim şemalarında 2 milyon yıllık gösterilen hayali ara formlarla benzer bir yüze sahip olması nedeniyle, insanın sözde evrimini gösteren mevcut şemaları yıkıyor. Mevcut senaryoların geçersizliğini vurgulayan Wood, insanın evrimi iddiasının içinden çıkılamaz bir karmaşaya düştüğünü kabul ediyor.





Yazıda, fosil veya yer isimlerinin birçok kez yanlış çevrilmiş olmasının yanı sıra, evrimsel kavramların tercümesinde de hatalar olduğu göze çarpıyor. Bu hatalar sonucunda Cumhuriyet gazetesi, bugüne kadar hiçbir evrimci kaynakta ortaya konmamış, son derece “orijinal” iddialara öncülük etmiş oluyor.


Yazının birkaç yerinde geçen “şempanze atalarımız” ifadesi “insanın atası şempanzeydi” demekle aynı anlama geliyor. Oysa böyle bir ifade, insanın kökeniyle ilgili evrimci iddialarda dahi yer almıyor. Evrimciler insanın şempanze atası olduğunu değil, şempanzeyle ortak bir atadan evrimleştiğini iddia ediyorlar. Şempanze atalarımız olarak tercüme edilen “ancestral chimps” ifadesi İngilizce’de “şempanzelerin ataları” anlamına geliyor ve insanın sözde evrimsel soyuyla ilgili hiçbirşey ifade etmiyor. Söz konusu canlılar panin olarak adlandırılır ve insanın evrimi senaryosunda bahsedilen hominidlerden tamamen bağımsızdırlar. Evrimci çevirmen bunu bilmiyor olacak ki, bu ifadeyi “şempanze atalarımız” diye çeviriyor.


Tercüme Hatası mı, Örtbas mı?


Cumhuriyet Bilim Teknik dergisindeki yazıdaki hatalardan ikisine burada ayrı bir bölüm ayırma gereği duyuyoruz. Çünkü bu hatalar bir “amaç” içeriyor, yani kasıtlı. Söz konusu çeviride, Bernard Wood’un şempanzelerin evrimiyle ilgili yorumları Türkçe’ye şu şekilde tercüme edilmiş:



“Şempanzelerin kendi bağımsız evrim tarihleri bizimki kadar eski olsa da, bu evrimle ilgili neredeyse hiçbir fosil kanıtımız bulunmuyor.” 


Bu cümleyi okuduğunuzda şempanzelerin evrimiyle ilgili az da olsa elde birkaç fosil bulunduğunu düşünürsünüz. Oysa şempanzelerin evrimini gösteren tek bir tane dahi fosil kalıntısı yoktur. Orijinal yazıda Bernard Wood:



“Şempanzelerin kendi bağımsız evrim tarihleri bizimki kadar eski olsa da bu evrimle ilgili kesinlikle hiçbir fosil kanıtımız bulunmuyor” demektedir. (Although chimps have had their own independent evolutionary history going back as far as ours, we have absolutely no fossil record of that evolution.)


Çevirmen, şempanze evrimiyle ilgili tek bir fosil kanıt olmamasından rahatsız olmuş ki, İngilizce’de kesinlikle anlamına gelen “absolutely” kelimesini kasıtlı olarak “neredeyse” şeklinde tercüme etmiş.


Yazının en son paragrafında ise, “kayıp halka’nın araştırılması başarısızlıkla sonuçlanabilir” diye bir cümle yazılmış. Bu cümleden anlaşılan şu: “kayıp halka, teknolojik yetersizlikler ya da fosillerin bozulmadan korunmasındaki zorluklar gibi sebepler yüzünden bulunamayabilir”. İlk bakışta masumca bir cümle gibi duran bu ifade de gerçekte bir aldatmaca içeriyor. Çünkü Bernard Wood gerçekte bu halkanın kesinlikle bulunamayacağını söylüyor:



Kesinlikle, ‘kayıp halka’ araştırmaları başarısızlığa mahkumdur. (Certainly, the search for the “missing link” is doomed to failure.)


Kısacası artık “maymunsu atalardan insana uzanan zincirdeki kayıp halka” masalı sona ermiştir.Cumhuriyet‘in okurlarından saklamaya çalıştığı bu gerçek, Bernard Wood dışında başka ünlü bilim adamları tarafından da kabul edilmektedir. Dünyaca ünlü bilim dergisi Nature‘ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, The Guardian gazetesinde çıkan bir makalesinde şunları yazmıştı:



Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası (Sahelanthropus tchadensis), bir kez daha ve kesin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen (insanla maymun arasındaki) ‘kayıp halka’ düşüncesi saçmadır…. Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her zaman için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir.


Bilimsel bulgular, türlerin evrimle, yani rastlantısal doğal süreçlerle değil, kusursuz bir yaratılışla ve dahası aniden yeryüzünde ortaya çıktığını göstermektedir. Bir diğer ifadeyle, yaratılışı doğrulamaktadır. Bu gerçeği kabullenmek istemeyen Cumhuriyet gazetesi yönetimi, bir bilim yalanını desteklemek pahasına kendi saygınlığını zedelemektedir.


Eğer Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin okurları bu dergi aracılığıyla kendilerine bilimsel bulguların objektif ve doğru olarak aktarıldığını sanıyorlarsa, büyük bir yanılgı içindedirler. Okudukları yazılar, evrim teorisine körü körüne inanmış, elde edilen her bulguyu bu teorinin delili sanan, aleyhteki bulguları bile -hem önyargıları nedeniyle, hem de o bulgunun anlamını kavramaktan uzak oldukları için- evrim delili sanan kişilerin eseridir.



Evrim Bilim.com bilim teknik cumhuriyet, bilim teknik evrim, bilinçli tercüme hataları, cumhuriyet bilim teknik, cumhuriyet bilim teknik ve evrim, tercüme hataları
Devamını Okuyabilirsiniz...

İnsanın "Evrimsel Merhaleler" Sonucu Yaratıldığı Yanılgısı

Hiç yorum yok :
İnsanın "Evrimsel Merhaleler" Sonucu Yaratıldığı Yanılgısı

“Size ne oluyor ki, Allah’tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır.”  (Nuh Suresi, 13-14) 


Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanlar yukarıdaki ayette geçen “tavır tavır” kelimesini kendi yanlış mantıkları doğrultusunda “evrim merhalelerinden geçirerek” şeklinde çevirirler. Oysa ayette geçen Arapça “etvaren” kelimesinin “evrim merhaleleri” şeklinde çevrilmesi, bu kişilerin şahsi yorumlarıdır ve İslam alimleri tarafından da ittifakla kabul görmemektedir.


“Etvar” kelimesi “tavır, halet, durum” anlamına gelen “Tavru” kelimesinin çoğuludur ve Kuran’da bu şekilde başka bir ayette geçmemektedir. İslam alimlerinin bu ayetle ilgili tefsirleri de, bu ayette herhangi bir şekilde evrim teorisiyle ilgili bir ifade olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.


Örneğin Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran-ı Kerim Tefsiri’nde bu ayeti; “Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır” şeklinde tercüme etmiştir. Ayetin tefsirinde ise bu aşamaları “evrim mertebeleri” şeklinde ifade etmiştir. Ancak burada “evrim mertebeleri” ifadesi ile kastedilen mananın insanın farklı bir canlı türünden meydana geldiğini öne süren evrim teorisi ile hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim tefsirin hemen devamında bu aşamaların neler olduğu şöyle ifade edilmektedir:


“… Ebu’s-Suud’un açıklamasına göre; önce unsurlar halinde, sonra gıdalar halinde, sonra karışımlar halinde, sonra sperma halinde, sonra embriyon halinde, sonra et parçası halinde, sonra kemik ve et halinde, sonra da bambaşka bir yaratılışla şekil vermiştir. ”Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne Yücedir.” (Müminun, 23/14). Bunları yapan o güzel Yaratıcı ululama ve saygıya layık değil mi? O sizi daha başka bir şekil ve yaratışla yükseltemez mi? Yahut ezip yok ederek elem verici o azaplara düşüremez mi? Siz niye bunları düşünmüyorsunuz?”


Elmalılı’nın yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, bu ayette geçen aşamalar bir insanın sperm olarak ulaştığı anne rahminde, önce embriyo, ardından bir et parçası, sonra kemik ve et halinde gelişip, sonra da bir insan olarak dünyaya gelişini ifade etmektedir.


İmam Taberi’nin Tefsiri’nde de Nuh Suresi’nin 14. ayeti; Halbuki O sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır” şeklinde çevrilmiş ve “Önce sperma halindeydiniz; sonra sizi kan pıhtısına, ondan sonra da bir çiğnem et parçasına dönüştürüp yarattı” şeklinde açıklanmıştır.  (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, Tercüme Mehmet Keskin, Ümit Yayıncılık, 6.Cilt, s.2631)


Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti; ”Halbuki, sizi muhakkak türlü türlü derecelerde yaratmıştır” şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:


Haalık-ı Kerim (sizi muhakkak türlü türlü derecelerde) muhtelif suretlerde (yaratmıştır) Siz başlangıçta birer nutfe idiniz, sonra kan parçası, et parçası, kemik sahibi oldunuz, sonra da bir insan olarak vücut sahasına atıldınız. Bütün bu muhtelif, ibret feza hadiseler, inkilaplar, bir Haalık-ı Hakim’in varlığına, kudret ve azametine birer parlak delil değil midir? Ne için siz kendi yaradılışınızı hiç düşünmüyorsunuz!” ( Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran’ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 8.cilt, s. 3851)


Görüldüğü gibi İslam alimleri Nuh Suresi’nin 14. ayetini ittifakla aynı şekilde yorumlamış, sperm halinden insan haline geliş arasındaki aşamalar olduğunu ifade etmişlerdir. Ayetin bu şekilde yorumlanması gerektiği ise, “Kuran ayetlerinin yine Kuran ayetlerine göre tefsir edilmesi” prensibi gereğince açıktır. Çünkü Allah başka ayetlerde insanın yaratılış aşamalarını anne rahmindeki aşamalar olarak anlatmaktadır. Dolayısıyla “etvaren” kelimesinden de bu manayı taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu kelimeden, insanın kökenini bir başka canlı türüne bağlamaya çalışan evrim teorisine dayanak aramak, temelsiz bir yorumdur.



Evrim Bilim.com evrimsel aşamalar, evrimsel geçişler, evrimsel merhaleler, Kuran'da evrim, Kuran'da yaratılış
Devamını Okuyabilirsiniz...

Kuran'da Evrimsel Sürece İşaret Bulunduğu Yanılgısı

Hiç yorum yok :
Kuran'da Evrimsel Sürece İşaret Bulunduğu Yanılgısı

“Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.” (İnsan Suresi, 1) 


Yukarıdaki ayet aynı çevrelerin kendilerince evrime delil olarak sundukları bir diğer ifadedir. Kişisel yorumlarına dayalı bir çeviriyle “kendisi anılmaya değer birşey değilken” ifadesi “insanın bir insan olmadan önceki hallerinin ifade edildiği” şeklinde açıklanmaktadır. Oysa ilk iddia gibi bu evrimci iddia da gerçeklerden uzaktır.


Altı çizili ifadenin Arapçası şu şekildedir:


“lem yekun şey’en mezkuren”
Lem yekun      : değildi

Şey’en             : bir şey 

Mezkuren        : zikredilen, adı geçen


Bu ifadeyi “evrimsel yaratılış”a sözde bir delil olarak göstermek de çok mantık dışı bir yorumdur. Nitekim bu ayet İslam alimleri tarafından evrimsel bir süreç olarak yorumlanmamaktadır. Örneğin Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetteki zaman ifadesini şu şekilde tefsir eder:


“Başlangıçta ilk maddeleri olan unsurlar ve madenler, sonra onlardan aşama aşama yaratılıp orta maddeleri olan bitkisel, hayvansal gıdalar “çamur hülasası” (Müminun Suresi, 12), sonra onlardan süzülen yakın maddesi olan meniye doğru yavaş yavaş aşama ve mertebeler içinde gelen bir şey olmuş, fakat insan diye anılan şey olmamıştı. Gerçekte insanın her ferdi gibi cinsi de ezeli değil, sonradan olmadır. Hem dehrin başlangıcından, alemin yaratılışından çok sonra var olmuştur.” (Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /insan-dehr.htm)


Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti şu şekilde tefsir eder:


“Bu ayetler, Cenab-ı Hakk’ın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor… Nev’i insan, başlangıçta hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan, bir topraktan ve çamurdan tasvir edilmiş bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaratılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilinci yad edilmeye başlanılmıştır.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran’ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8.cilt, s. 3915)


İmam Taberi ise ayeti, “İnsanın ‘(Adem’in) üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiştir ki; o esnada o, şanı ve üstünlüğü olan bir şey bile değildi. O sadece yapışkan bir çamur ve değişken bir balçıktı” şeklinde tefsir etmektedir. (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s.2684)


Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı “evrimsel süreç” olarak yorumlamak, Kuran’a göre gerçekliği olmayan bir yorumdur.


 



Evrim Bilim.com evrimsel süreç, Kuran'da evrim, Kuran'da evrim var mı
Devamını Okuyabilirsiniz...

İlk İnsanın Bir Süreç İçinde Yaratıldığı Yanılgısı

Hiç yorum yok :
İlk İnsanın Bir Süreç İçinde Yaratıldığı Yanılgısı

Hani Rabbin meleklere: “Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım demişti.(Sad Suresi, 71-72) 


Evrimsel yaratılışla ilgili bir diğer yanılgı ise yine ayette geçen bir ifadenin yanlış bir şekilde yorumlanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayetteki altı çizili ifade “çamurdan bir beşer yapmaktayım” şeklinde tercüme edilmekte ve bunun sözde evrim süreci içinde, yavaş yavaş yaratılışa işaret ettiği iddia edilmektedir. Ancak ayetin Arapçası bu şekilde bir çevirinin kişisel bir yorum ve bir çarpıtma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:


“İnni halikun beşeren min tın.” = “Ben çamurdan bir beşer yaratanım.”


Bu ayette “yapmaktayım” şeklinde bir ifade bulunmamaktadır. Nitekim ayetin devamında “onu bir biçime sokup üflediğim zaman ona secdeye kapanın” şeklinde geçmekte ve buradan da “yaratma” fiilinin bir anda olup bittiği anlaşılmaktadır.


Nitekim İslam alimleri de bu ayeti “yapmaktayım” şeklinde çevirmemektedir. Örneğin Süleyman Ateş tefsirinde ayeti şu şekilde açıklamaktadır:


“Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım.”


Allah, çamurdan bir insan yaratacağını meleklere söylemiş, çamuru insan şekline koyup içine de Kendi ruhundan üfledikten sonra meleklere, insana secde etmelerini emretmiş. Meleklerin hepsi secde etmiş. Yalnız cinlerden olan İblis, kendisinin ateşten yaratıldığını, çamurdan yaratılan insandan hayırlı olduğunu ileri sürerek insanın atasına secde etmemiştir.”


İbni Taberi de aynı ayeti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım” şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:


“… Bir zamanlar Rabbin meleklere: Ben, çamurdan bir adam yaratacağım, buyurmuştu… Onun yaratılışını tamamladığım, suretini düzelttiğim, ruhumdan da ona üflediğim zaman, kendisine secde edin.” (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 4.Cilt, s.1991)


Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanların, insanın bir süreç içinde yaratıldığı yönündeki iddialarını kendilerince desteklemek amacıyla kullandıkları bir diğer ayet ise şu şekildedir:



Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. (Secde Suresi 7. Ayet) 


Bu kişilerin hatalı yorumlarına göre altı çizili olan ifade bir sürece, yani sözde evrimsel sürece işaret etmektedir. Oysa burada bir sürece işaret edilmemektedir. Allah’ın yoktan yaratması site boyunca vurguladığımız gibi, pek çok ayette detaylı olarak anlatılmaktadır ve hiçbirinde insanın bir süreçle yaratılmış olduğuna dair bir anlam yoktur.


DAHA DETAYLI BİLGİ İÇİN TIKLAYIN



Evrim Bilim.com insan evrimle mi yaratıldı, insanın evrimi yalanı, insanın yaratılması, Kuran'da evrim
Devamını Okuyabilirsiniz...

Hz. Adem'in İlk İnsan Olmadığı Yönündeki Yanılgı

Hiç yorum yok :
Hz. Adem'in İlk İnsan Olmadığı Yönündeki Yanılgı

Evrimsel yaratılış yanılgısıyla ilgili olarak ortaya atılan bir diğer iddia ise, Hz. Adem’in ilk insan olmayabileceği -hatta insan olmayabileceği (Hz. Adem’i tenzih ederiz)- şeklindedir. Bu batıl iddiaya sözde  delil olarak aşağıdaki ayet gösterilmektedir:



Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim demişti. Onlar da: “Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim” dedi. (Bakara Suresi, 30) 


Bu iddiayı savunan çevreler ayette geçen “halife var edeceğim” şeklindeki ifadede geçen Arapça “ceale” fiilini, “tayin etmek” kelimesi ile açıklamaktadırlar. Yani Hz. Adem’in ilk insan olmadığı, birçok insan arasından halife olarak “tayin edildiği” yanılgısını öne sürmektedirler. Oysa “ceale” kelimesinin Kuran’da kullanılan çok çeşitli anlamları vardır ve bunlar şu şekildedir:


Ceale: Yaratmak, icad etmek, çevirmek, yapmak, koymak, kılmak


Kuran’da “ceale” filinin geçtiği diğer ayetlerden birkaç örnek şöyledir:



Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti (ceale) ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi…  (Zümer Suresi, 6) 



De ki: “Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren (ceale) O’dur. Ne az şükrediyorsunuz?”(Mülk Suresi, 23) 


Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, “ceale” kelimesi Kuran’da çok çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Ayrıca pek çok ayette de Hz. Adem’in topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Hz. Adem’in, diğer insanlar içinde bir insan olmadığı, özel ve farklı bir yaratılışa sahip olduğu bu ayetlerden de anlaşılmaktadır.


Kuran’da Hz. Adem’in ilk insan olduğu hakkında verilen bir diğer önemli bilgi de işlediği hata nedeniyle kendisinin ve eşinin cennetten çıkarılmasıdır. Allah şu şekilde buyurmaktadır:



Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.   (Araf Suresi, 27) 


Ayet çok açıktır. Allah Hz. Adem’i topraktan yaratmıştır. Hz. Adem özel bir yaratılışa sahiptir ve bu özel yaratılış onun önce cennette bulunmasından, daha sonra da buradan çıkarılmasından bir kez daha anlaşılmaktadır. Ancak evrim aldatmacasına inanan bazı Müslümanlar apaçık olan bu gerçekleri görmezlikten gelmekte ve ayetlerde geçen “cennet” kelimesinin, ahiretteki cenneti değil, dünyadaki güzel mekanları ifade ettiği gibi hatalı bir yorum ileri sürmektedirler. Oysa Hz. Adem’in yaratıldığı cennetin pek çok özelliği Kuran’da belirtilmektedir. Burada melekler ve şeytan vardır. Melekler Allah ile konuşmaktadır. Ayetlerdeki ifadeler bu kadar açıkken, Kuran ahlakına uygun olmayan yorumlarla evrim teorisine sözde delil arama çabasına girmek hatalı bir tavırdır.


Tüm insanların Hz. Adem’den geldiğini, yani Hz. Adem’in ilk insan olduğunu haber veren pekçok ayetten ikisi de şu şekildedir:



 Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti de) onlar: “Evet şahid olduk” demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. Ya da: “Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?” dememeniz için. (Araf Suresi, 172-173) 


Kısacası Hz. Adem ilk insandır ve Allah’ın ilk elçisidir. Bu konudaki ayetler herhangi bir yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Tek yapılması gereken şey insanların samimi bir kalple, vicdanlarının sesini dinleyerek ve ihlasla Kuran ayetlerini okumalarıdır. Allah bu niyetle ayetlerini okuyan kullarına mutlaka doğru olanı gösterecektir.



Evrim Bilim.com hz adem ilk insan mı, ilk insan, ilk insan açıklamaları
Devamını Okuyabilirsiniz...

İnsanın Yaratılış Şekliyle İlgili Bir Yanılgı

Hiç yorum yok :
İnsanın Yaratılış Şekliyle İlgili Bir Yanılgı

“Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır.” (Nuh Suresi, 17-18) 


Bu ayet, evrimsel yaratılış yanılgısını savunan bazı Müslümanların kendi görüşlerine sözde dayanak, hatta çoğu zaman da temel olarak kullandıkları bir ayettir. Ayette bildirilen “yerden bir bitki gibi bitirdik” ifadesi evrimciler tarafından inorganik evrime bir delilmiş gibi  gösterilmektedir. Oysa bu ifade pek çok mealde ve tefsirde işaret edildiği gibi, ilk insanın topraktan yaratılmasını ifade etmektedir ve “topraktan başlamak üzere cinsinizi yarattı” anlamında kullanılmaktadır. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde de aynı bilgi verilir:


Ayette iki vecih var: Birisi, sizi arzdan bitirdi demek babanızı arzdan bitirdi -ibtida topraktan onu yaratmak suretiyle cinsinizi yarattı- demektir. Diğeri hepinizi arzdan yarattı olur, çünkü Allah bizleri nutfelerden, onları gıdalardan, onları nebattan, onu da arzdan yaratıyor.” (Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /nuh.htm)


Ömer Nasuhi Bilmen Nuh Suresi’nin 17. ve 18. ayetlerini şu şekilde tefsir etmektedir:


“En İnsanlar! Şunu düşününüz ki: Allah’u Teala (sizi yerden bir ot olarak bitirmiştir). Yani: “Sizin ilk pederiniz Hazret-i Adem’i topraktan yaratmıştır, yahut sizin asıl maddeniz olan nutfeleri yeryüzündeki nebatatdan (topraktan yetişen, bitki) müevellit gıda maddelerinden vücuda getirmiştir. İşte, insanlar, bu suretle neşv-ü nema (büyümek-gelişmek) bularak saha-i hayata (yaşam alanına) atılmış bulunmaktadırlar. (Sonra) da ey insanlar! O Haalık-ı Azim (sizi orada iade edecektir.) Yani: Sizi ölünce yine topraklara atılacaksınız, yine toprak kesileceksinizdir. (ve) Sonra da kabirlerden (sizi bir çıkarışla çıkaracaktır.) Hepinizi de mahşere sevk buyuracaktır. Bütün bunlar, birer hakikattir.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran’ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8. cilt s. 3851)


Taberi Tefsiri’nde ise ayet şu şekilde yorumlanır:


“… Allah sizi yerin toprağından yaratmıştır. Yoktan var edip meydana getirmiştir… Sonra sizi tekrar daha önceki halinize, yani toprağa döndürür. Yaratılmadan önceki halinize dönersiniz. Dilediği zaman sizi yerden diri olarak çıkarır.”   (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s. 2632)


İslam alimlerimizin tefsirlerinde de görüldüğü gibi, bu ayeti evrimsel yaratılış aldatmacasına bir dayanak olarak yorumlamak mümkün değildir.


Üstelik “inorganik evrim” adıyla öne sürülen iddianın da bilimsel hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri yönündeki bu evrimci iddia hiçbir deney ya da gözlem tarafından doğrulanmamış bilim dışı bir iddiadır. Tam aksine Fransız biyolog Pasteur’un 19. yüzyılın sonlarında bilimsel olarak ortaya çıkardığı gerçek, canlılığın yalnızca canlılıktan gelebileceği gerçeğidir. Bu gerçek canlılığın kesinlikle bilinçli bir biçimde yaratıldığını, yani bütün canlıları yaratanın Allah olduğunu bir kez daha göstermektedir.



Evrim Bilim.com ayetlerde evrim, evrimsel yanılgılar, insanın evrimi yanılgısı, Kuran'da evrim, yanılgı
Devamını Okuyabilirsiniz...

Kuran'da Doğal Seleksiyona İşaret Edildiği Yanılgısı

Hiç yorum yok :
Kuran'da Doğal Seleksiyona İşaret Edildiği Yanılgısı

Evrim teorisinin en temel iddialarından biri doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücü olduğu yalanıdır. Kitabın önceki bölümlerinde de vurguladığımız gibi doğal seleksiyon, doğada güçlü olanların ayakta kalıp, güçsüz ve zayıf olanların zaman içinde eleneceği bir sistemin olduğunu savunan evrimci bir yanılgıdır.


Günümüz bilim seviyesinde, doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücünün olmadığı, yani bu mekanizmanın türlerin gelişimini ve yeni türlerin oluşumunu sağlayamayacağı ortaya çıkmıştır. Ancak Darwinistlerin materyalist kaygılarla görmezlikten geldikleri bu bilimsel gerçekler, evrimsel yaratılış aldatmacasını savunan bazı Müslümanlar tarafından da göz ardı edilmektedir. Bazı Müslüman çevreler de bu dogmatik Darwinist görüşü savunmakta, hatta son derece zorlama yorumlarla Kuran’dan bu konuya kendilerince delil getirmeye çalışmaktadırlar. Bu kişilerin delil olarak gösterdikleri bir ayet şu şekildedir:



Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, Yücedir. (Kasas Suresi, 68) 


Bu ayette Allah’ın hidayet vereceği insanları ve elçi tayin edeceği peygamberlerini yine Allah’ın seçeceği açıklanmaktadır. Ayette, evrimsel bir doğal seçilime işaret olduğunu iddia etmek, son derece hatalı bir yorum olur.


İslam alimleri de bu ayetleri ittifakla yukarıda belirttiğimiz şekilde yorumlamaktadırlar. Örneğin İmam Taberi ayeti şu şekilde tefsir etmektedir:


“Rabbin kullarından dilediğini yaratır ve onlardan dilediğini de iman ve hidayete erdirmek üzere seçer. Onlar için seçim hakkı yoktur. Onlar için diledikleri işi yapma seçeneği yoktur…”   İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 4.Cilt, s.1701


Büyük müfessir Ömer Nasuhi Bilmen ise bu ayeti şu şekilde açıklar:


“Bu mübarek ayetlerde Allah Teala Hazretleri’nin halikiyetini, dilediğini iltizam ve ihtiyar edeceğini (seçeceğini), ilm ve kudretini, vahdaniyet-i subhaniyesini, hamd ve senaya istihkakını, hükm-i ilahisini ve huzur-i manevisine bütün kullarının celbedileceklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Hiçbir kimse, o Halik-i Hakim’in bir şeyi ihtiyar ve iltizam buyurmasına mani olamaz. O kulların ihtiyarları bizzat müessir değildir. Allah Teala onların ihtiyar ve iltizam edecekleri şeyleri yaratmaya haşa mecbur değildir… Cenab-ı Hak, peygamberlerini kendilerine gönderilen kimselerin rey ve ihtiyarlarına göre göndermez, ancak kendi ihtiyari ilahisine göre gönderir. Hayır ve selahın ne suretle, ne vasıta ile tecelli edeceğini ancak o Halik-i Kerim bilir. Hiçbir şey, O Halik-i Azim’e şerik olamaz ve onun ihtiyarı ezelisine muhalif bir şeyi vücude getiremez ve hiçbir kimsenin ihtiyarı, o mabudi kadimin pek yüce olan iradesine, ihtiyarına müzahim, muhalif bulunamaz. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran’ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 5. cilt, s. 2622


Elmalılı Hamdi Yazır ise aynı ayeti şu şekilde tefsir eder:


“Rabbin neyi dilerse yaratır ve seçer. Yani dilediğini yaratır ve yarattıklarından dilediğini de seçer beğenir. Peygamberlik, şefaat gibi yüksek işlere getirir. Onların seçme hakkı yoktur. Bundan dolayı onların Allah’tan başka ortaklar ve şefaatçiler seçmeye ve tayine hakları yoktur. Sermedi, aralıksız, devamlı, demektir.”  Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /kasas.htm


Bazı müslümanların doğal seleksiyon konusuna kendilerince Kuran’dan dayanak gösterdikleri ikinci ayet Fatır Suresi’nin 1. ayetidir. Ayette şu şekilde buyurulmaktadır:



Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah’ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Fatır Suresi, 1) 


Evrim yanılgısına inanan bazı Müslümanlar ayette geçen altı çizili ifadeyi de sözde evrimsel gelişime bir delil olarak göstermektedirler. Oysa bu ayetteki ifadeden böyle bir anlam çıkarılması Kuran ahlakına uygun olmadığı gibi, akıl ve mantık ile de çelişmektedir. Çünkü ayette meleklerin özel yaratılışı anlatılmaktadır. Nitekim İmam Taberi, tefsirinde bu ifadeyi Dilediği meleğin kanat sayısını dilediği miktarda fazlalaştırır. Bu fazlalaştırmayı bütün mahlukatında da yapabilir. Yaratma ve emir O’na aittir” şeklinde yorumlamaktadır. (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 4.Cilt, s. 1877 ) Ömer Nasuhi Bilmen de bu ayeti İmam Taberi ile aynı şekilde açıklamakta ve O öyle bir Haalık-ı Kerimdir ki, melekleri daha nice kanatlara, kuvvetlere sahip kılar” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran’ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 6. cilt, s. 2882) demektedir.



Evrim Bilim.com doğal seleksiyon, Kuran'da doğal seçilim, Kuran'da doğal seleksiyon
Devamını Okuyabilirsiniz...

Kuran'dan Mutasyona Delil Getirme Yanılgısı

Hiç yorum yok :
Kuran'dan Mutasyona Delil Getirme Yanılgısı

Evrim yanılgısına inanan bazı Müslümanlar doğal seleksiyon konusunda olduğu gibi, mutasyon konusunda da Kuran ayetlerini yanlış bir şekilde yorumlama ve zorlama çıkarımlar yapma yoluna gitmektedirler.


Mutasyon gibi hiçbir evrimleştirici etkisi gözlemlenmemiş, aksine canlıları sadece tahrip ettiği ortaya çıkmış bir doğal mekanizmanın evrim teorisinin bir delili sanılması, başlı başına büyük bir yanılgıdır. (Bunu bilimsel içerikli kitaplarımızda detaylı olarak inceledik.) Burada konumuz açısından önemli olan husus ise, mutasyonu bir evrim mekanizması olarak kabul eden Müslüman evrimcilerin, bu yanılgıya Kuran’dan kendilerince getirmeye çalıştıkları delillerdir. Bazı ayetleri asıl manalarından tamamen farklı biçimde, çarpıtarak yorumlamaktadırlar. Söz konusu ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:



Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç yetirebilirlerdi.  (Yasin Suresi, 67) 



Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: “Aşağılık maymunlar olun” dedik. (Bakara Suresi, 65) 



Onlar, kendisinden sakındırıldıkları ‘şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca’ onlara: Aşağılık maymunlar olunuz dedik.  (Araf Suresi, 166) 


Eğer bir insan, “evrim teorisi lehinde, çarpıtma ve zorlamayla da olsa Kuran’dan birtakım deliller getirmeliyim” gibi bir anlayış içinde değilse, üstteki ayetleri mutasyona delil olarak yorumlaması kesinlikle mümkün değildir.





Ayetlerde Allah’ın mucizevi biçimde canlıların bedenlerini değiştirmesinden söz edilmektedir. Gerçekte söz konusu Müslümanların bu gibi ayetlerden kendilerince evrim teorisine delil çıkarmaya çalışmaları, “yaratılışçı evrim” yanılgısının ne kadar çürük, mantık dışı ve Kuran ahlakına uygun olmayan bir fikir olduğunun bir ispatıdır.



Evrim Bilim.com kuran ve evrim, Kuran'da mutasyon, Kuran'da mutasyondan söz edilir mi, Kuran'dan evrime delil
Devamını Okuyabilirsiniz...

Kuran'a Göre Maymunlarla İnsanlar Arasında Soy Yakınlığı Olduğu Yanılgısı

Hiç yorum yok :
Kuran'a Göre Maymunlarla İnsanlar Arasında Soy Yakınlığı Olduğu Yanılgısı

Bazı kimselerce yanlış yorumlanan ayetlerden birisi, Allah’ın geçmişte bir grup Yahudiyi maymun kılmasıyla ilgilidir. Ayetler şöyledir:



Andolsun, sizden (İsrailoğullarından) cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: “Aşağılık maymunlar olun” dedik. Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara ‘ibret verici bir ceza’, takva sahipleri için de bir öğüt kıldık. (Bakara Suresi, 65-66) 


Bu ayetlerden evrim teorisine paralel bir mana çıkarılamayacağı aşikardır. Bunun birkaç ayrı sebebi vardır:


1) Ayette kastedilen ceza, büyük olasılıkla manevi bir anlamdadır. Yani söz konusu Yahudilerin fiziksel anlamda değil, karakter yönünden maymuna benzetilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir.)


2) Eğer kastedilen ceza fiziki manada gerçekleşmiş olsa bile, bu doğa kanunlarının dışında gerçekleşen bir mucize olur. Burada Allah’ın dilemesiyle, bir anda mucizevi bir dönüştürme, yani bilinçli bir yaratılış söz konusudur. Evrim teorisi ise, türlerin milyonlarca yıllık zaman dilimlerinde rastlantılarla yavaş ve kademeli olarak birbirlerine dönüştükleri gibi akıl ve bilim dışı bir tez öne sürer. Dolayısıyla Kuran’da bildirilen bu hadiseyle evrimin savunduğu senaryonun birbiriyle hiçbir ilişkisi yoktur. Nitekim bu ayetin devamındaki ayette “Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara ‘ibret verici bir ceza’, takva sahipleri için de bir öğüt kıldık.” şeklinde buyurulmaktadır. Bu ayette söz konusu kişilerin aşağılık maymunlar haline getirilmelerinin sonra gelecek olanlara “ibret kılınmaları” amacıyla bir mucize olarak gerçekleştirildiğine işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)





3) Ayette kastedilen ceza, tarihte tek bir kez ve sınırlı sayıda insan için gerçekleşmiştir. Oysa evrim teorisi tüm insanların maymunlar ile akraba oldukları gibi mantık ve bilim dışı bir senaryo öne sürer.


4) Ayette, insanların maymuna dönüşmesinden söz edilmektedir. Oysa ki evrim teorisinin iddiası ters yöndedir.


5) Kuran’da, Maide Suresi’nin 60. ayetinde de Allah’ın gazablandığı sapkın bir topluluğun maymunlara ve domuzlara çevrildiği haber verilir. Ayet şöyledir:



De ki: “Allah Katında, ‘kesinleşmiş bir ceza olarak’ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır.” (Maide Suresi, 60) 


Bu durumda, baştan beri incelediğimiz hatalı mantık örgüsüyle hareket edildiğinde, ayette insanın yalnız maymunla değil domuzla arasında da bir evrimsel bağa işaret olduğu gibi gerçek dışı bir sonuca varılması gerekmektedir. Halbuki evrimcilerin dahi domuzla insan arasında böyle bir bağlantı olduğuna dair bir iddiaları yoktur.


Buraya kadar da anlaşıldığı gibi, Kuran’ın bazı ayetlerinde evrim teorisine dair birtakım işaretler bulunduğu iddiası, hem Kuran’ın bütünüyle hem de evrim teorisinin kendi tezleriyle birebir çelişen büyük bir yanılgıdır.



Evrim Bilim.com canlılar ve evrim, evrim yanılgısı, Kuran'da evrim, Kuran'da evrim var mı, Kuran'da evrim yanılgısı, maymunlarla insanlar
Devamını Okuyabilirsiniz...