31 Ekim 2013 Perşembe
Canlılık neden uzaydan gelmiş olamaz?
Darwin, 19. yüzyıl ortalarında teorisini ortaya attığında, yaşamın kökeninden, yani ilk canlı hücrelerin nasıl var olduğundan hiç söz etmemişti. 20. yüzyılın başında canlılığın kaynağını araştıran bilim adamları ise, evrim teorisi nin geçersizliğini fark etmeye başladılar. Canlılıktaki kompleks ve mükemmel yapı birçok araştırmacının yaratılış gerçeğini görmelerine zemin hazırladı. Canlılığın evrim teorisinin iddia ettiği gibi bir “tesadüf ürünü” olamayacağı, matematiksel hesaplar, bilimsel deney ve gözlemlerle ispatlandı.
Tesadüf iddiasının çürümesi ve canlılığın “yaratılmış” olduğunun anlaşılmasıyla, bazı bilim adamları canlılığın kökenini uzayda aramaya başladılar. Fred Hoyle ve Chandra Wicramasinghe bu iddiayı ortaya atan bilim adamları arasında en tanınmışlarıdır. Bu iki bilim adamı birlikte kurguladıkları bir senaryoda, uzayda canlılık için “tohumlama” yapan bir güç olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hoyle-Wicramasinghe’nin senaryosuna göre bu tohumlar uzay boşluğunda yer alan gaz veya toz bulutları veya bir göktaşı ile taşınarak yeryüzüne ulaşmış ve burada hayatı başlatmış olmalıdırlar.
Görüldüğü gibi hayatın uzaydan geldiği fikri, bilim dünyasının önemli isimlerini de etkilemiştir. Bugün canlılığın başlangıcını konu alan çeşitli yazı ve tartışmalarda bu mesele sıklıkla gündeme gelebilmektedir. Yaşamın başlangıcını uzayda arayan görüşü iki temel açıdan incelemek konuyu aydınlatacaktır.
Bilimsel tutarlılık
Uzay boşluğunda yer alan gaz ve toz bulutlarıyla Dünya’ya ulaşan meteorların incelenmesi yaşamın uzayda başladığı tezini değerlendirmede anahtardır. Çünkü bu gökyüzü cisimlerinde, yaşamın uzayda tohumlama yapan dünya dışı varlıklar tarafından başlatıldığı iddiasını destekleyecek veya doğrulayacak hiçbir bulguya rastlanmamıştır. Bu konuda bugüne kadar yapılan tüm araştırmaların ortaya koyduğu gerçek bu cisimlerde bazı çok basit organik maddeler dışında canlılıkta yer alan herhangi bir kompleks molekülün saptanmadığıdır. Bu cisimlerde saptanan organik maddeler canlılık açısından hiçbir şey ifade etmezler.
Ayrıca bu maddeler canlıları oluşturan moleküllerde bulunan asimetriye de sahip değillerdir. Örneğin canlıların temel yapı taşı olan proteinleri oluşturan aminoasitler teorik olarak, sağ elli veya sol elli olarak ikiye ayrılırlar. Ancak proteinlerin yapısında sadece sol elli aminoasitler yer alır. Meteorlarda rastlanan basit organik moleküllerde (canlıların yapısında rastlanan kimyasal moleküller) ise bu şekilde düzenli bir dağılım değil, tam bir karmaşa vardır.
Bu tezi savunanların karşısındaki önemli bir soru da şudur: Yaşamın uzayda bir bilinç tarafından oluşturulup, Dünya’ya ulaştığı kabul edilse bile, yeryüzündeki milyonlarca farklı canlı türü nasıl oluşmuştur? Bu açmaz yaşamın uzayda başladığını savunanların karşısında dev bir engeldir.
Tüm bunların yanısıra, evrende yeryüzündeki yaşamı başlattığı iddia edilen herhangi bir uygarlık veya varlığa ait ize de rastlanmamıştır. Özellikle son 30 yıl içinde büyük hız kazanan astronomik gözlem ve araştırmalar sonucu evrende, Dünya’da yaşam başlatabilecek bir uygarlığa ait bir belirti bulunamamıştır.
“Uzaylılar” tezinin arka planı
Dünya dışı varlıkların yeryüzünde yaşamı başlattıkları tezi görüldüğü gibi hiçbir bilimsel temele dayanmamaktadır. Bu tezi doğrulayan veya destekleyen hiçbir bulgu yoktur. Ancak bu tezi ortaya atan bilim adamları böyle bir arayışa girerken, aslında önemli bir gerçeği gördükleri için yola çıkmışlardır.
Bu gerçek, yeryüzünde canlılığın başlangıcını tesadüflerde arayan bir teorinin savunulacak bir tarafının kalmamış olmasıdır. Canlı yapılarda ve hücrede saptanan kompleksliğin ancak bilinçli bir yaratışın ürünü olabileceğinin anlaşılmasıdır. Nitekim canlılığın kaynağını uzaydaki bir bilinçte arayan bilim adamlarının önde gelenlerinin uzmanlık konuları da, evrim teorisinin tesadüf mantığını reddetmeleri konusunda ipucu vermektedir. Her ikisi de Nobel ödülü sahibi olan bilim adamlarından Fred Hoyle astronom ve biyomatematikçi, Francis Crick ise moleküler biyologtur.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da canlılığın kökenini uzayda arayan bilim adamlarının, canlılığın başlangıcı konusuna yeni bir yorum getirmedikleridir. Bilindiği gibi evrim teorisi canlılığın yeryüzünde tesadüfler sonucu ortaya çıktığını savunur. Hoyle, Wicramasinghe, Crick gibi bilim adamları da böyle bir tesadüfi oluşumun imkansızlığını gördüklerinden canlılığın uzaydan gelmesi gerektiği gibi bir arayışa girmişlerdir. Ne var ki canlılığın tesadüfen meydana gelmesi gibi bir imkansızlık yeryüzü için olduğu gibi uzay için de geçerli olduğundan bilinçli bir yaratışın varlığını kabul etmek zorunda kalmışlardır.
Görüldüğü gibi “uzaydan gelme” tezi evrim teorisini destekleyen değil, tam aksine evrimin imkansızlığını ortaya koyan ve canlılık için bilinçli bir yaratılıştan başka bir açıklama olamayacağını kabul eden bir görüştür. Bu tezi ortaya atan bilim adamları doğru bir tespitten yola çıkarak yanlış bir yola sapmışlar ve bilinçli yaratılışın kaynağını uzayda arama gibi saçma bir arayışa girmişlerdir.
Oysa bilinçli yaratılışın kaynağının “uzaylılar” gibi bir kavram olamayacağı ortadadır. Bir an için uzaylılar diye birilerinin olduğunu farz etsek dahi bunların kendilerinin de tesadüfen ortaya çıkamayacakları, ancak bilinçli bir şekilde yaratılmış olmaları gerektiği açıktır. (Çünkü fizik ve kimya kuralları evrenin her yerinde aynıdır ve bu kurallar, canlılığın “tesadüfen” oluşmasını imkansız kılmaktadır.) Bu da uzayı, evreni ve bunların içindeki her türlü varlığı, herşeyin ötesinde, hiçbir şeye tabi olmayan, maddeden ve zamandan bağımsız, üstün ilim, kudret ve akıl sahibi olan Allah’ın yarattığını gösterir.
Evrim Bilim.com canlılığın evrimi 2, canlılığın evrimsel oluşumu, evrim sınav soruları, evrim soru cevap, evrim sorusu, evrim sorusunu tek, evrim sorusunu tek soruda bitirdi, evrim teorileri, evrim teorisi belgesel, evrim teorisi çürütüldü, evrim teorisi ekşi, evrim teorisi kanıtları, evrim teorisi nedir, evrim teorisini tek soruyla
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder